Araştırma Makaleleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11443/153
Browse
Item Nöro-Oftalmolojik Hastalıklarda Optik Koherens Tomografisi(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-01) Mudun, AbdülbakiÖZET Optik Koherens Tomografisi (OKT) klinisyenlere optik sinir hastalıklarına yaklaşımda önemli bilgiler veren retina sinir lifi tabakası (RSLT) kalınlığını kantitatif olarak ölçme olanağı tanır. OKT cihazları artan tarama hızları so nucu gelişerek retina katlarının görüntülemesinde olağanüstü bir ayrıntıya ve hassasiyete ulaşılmıştır. OKT günümüzde çeşitli nöro-oftalmik durum larda kullanılmaya başlanmıştır. Bunların arasında anterior iskemik optik nöropati (AİON), toksik ve inflamatuar diğer optik nöropatiler, multiple sklerozis, nöromyelitis optika, psödotumor serebri, migren, optic sinir başı druseni, Leber’in herediter optik nöropatisi (LHON), Alzheimer hastalığı ve Friedrich hastalığı yer almaktadır. Bu derlemenin amacı nöro-oftalmolojik hastalıklarda OKT kullanımı ile ilgili varolan yayınların gözden geçirilmesi ve klinik uygulamada kullanımını artırmaktır. OKT’nin optik sinir ve görme sistemi hastalıklarının değerlendirilmesinde yaygın kullanımı, nöro-oftal molojik hastalıklardaki yargılarımızı, yaklaşımımızı, araştırmalarımızı ve anlayışımızı kökten değiştirmektedir.Item Genetik Absans Epilepsili Sıçanların (GAERS) Hipokampusunda Glukoz–6-Fosfataz’ın Histokimyasal Olarak Dağılımı(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-01-01) Şentürk, Gözde Erkanlı; Midillioğlu, Şükrü; Bolkent, Şehnaz; Arbak, SerapÖZET Epilepsi tekrarlayan nöbetlerin varlığı ile belirgin ve sıklıkla geçici bilinç ka yıplarına neden olan bir hastalıktır. Absans epilepsi modeli için kullanılan de ney hayvanları olarak bilinen Genetik Absans Epilepsili Sıçanlar (GAERS) gene tik olarak belirlenmiş nöbetler geçirmekte olup, 1980’li yıllardan itibaren in san absans epilepsi modelini teşkil edecek şekilde deneysel çalışmalarda kulla nılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada, absans epilepsi modeli için kullanılan GA ERS sıçanlarda beyinde karbonhidrat metabolizmasında anahtar bir enzim olan glukoz-6-fosfataz aktivitesindeki değişiklik histokimyasal metotlarla araştırıl mış ve hipokampusdaki glukoz metabolizması – glukoz-6-fosfataz – epilepto genez ilişkileri kontrol grubunu oluşturan Wistar albino sıçanlarla kıyaslanarak belirlenmeye çalışılmıştır. Kontrol gruplarında, epileptik olmayan Wistar albi no (Rattus norvecigus) 4 aylık (n: 4), erkek, 220–240 gr ağırlığında sıçanlar kul lanıldı. Deney gruplarında ise 6 aylık (n: 4), 250–300 gr ağırlığında, EEG’de ab sans nöbetler geçirdikleri belirlenmiş olan GAERS sıçanlar kullanıldı. Her iki de ney grubunda hipokampusun Dentat Girus (DG) ve Cornu Ammonis (CA) bölge lerine glukoz–6-fosfataz histokimyası uygulandı. Kontrol grubu sıçanlara kıyas la GAERS sıçanlarda DG ve CA bölgelerinde glukoz–6-fosfataz reaktivitesinde bir artış olduğu enzim histokimyası uygulaması sonrası saptandı. Sonuç olarak, ge neralize konvulzif atakların glukoz kullanımını arttırdığının bilinmesinden yola çıkarak epilepsi vakalarında merkezi olarak verilecek glukoz–6- fosfatazın teda viye yönelik olarak kullanımını destekler deneysel çalışmaların da ileride yapıla bileceğini düşünmekteyiz.Item In Utero Etanol Uygulamasının Sıçan Testis Morfolojisi Üzerine Etkileri(2011-01-01) Çanıllıoğlu, Yasemin Ersoy; Ercan, FerihaÖZET Amaç: Etanol, erkeklerde testislerde atrofiye, germ hücrelerinde kayba, sperm üretiminde azalmaya, seminifer tübül çaplarında azalmaya ve testis ağırlığında düşüşe neden olur. Gebelik döneminde etanol uygulaması hem dişilerde hem de erkeklerde reprodüktif fonksiyonları bozarak fetuste tera tojenik etki göstermektedir. Bu çalışmanın amacı in utero etanol uygulanan sıçanların testisindeki değişimleri incelemektir. Yöntem: Bu çalışmada 2 deney grubu kullanılmıştır: 1) Kontrol grubu. 2) Al kol grubu. Alkol grubundakilere gestasyonel 14.günden itibaren doğuma kadar %30 etanol içeren sıvı verilmiştir. Deney ve kontrol grubundaki anne sıçanlardan doğan erkek yavrulardan 0., 15., 30. ve 90. günlük dönemlerde testis örnekleri alınmış, rutin parafin takibi uygulanmış ve kesitlere morfo lojik inceleme için Masson’un üçlü boyaması uygulanmıştır. Bulgu: Alkol neonatal grubunda bazı seminifer tübüllerde düzensizlik ler gözlenirken zamana bağlı olarak seminifer tübüllerde dejenerasyon ve spermatogenik hücre serilerinde azalma gözlenmiştir. Alkol neonatal ve postnatal 15. gün grubunda mezenkimal bağ dokusunun fazla olduğu, postnatal 30 gün ve 90 gün grubunda da interstisyel bağ dokunun artmış olduğu görülmüştür. Sonuç: Sonuç olarak, gestasyonel dönemde alınan alkol, erkek yavrularda seminifer tübüllerde spermatogenik hücre serilerinde azalmaya neden ol maktadır. Buna bağlı olarak gebelik döneminde alınan alkol, erkeklerde testiste atrofiye ve spermatogenik serideki hücre sayısını azaltarak inferti liteye sebep olabilir.Item Sıçan Striatal Dilimlerinden Bazal ve Uyarılma Koşullarında Asetilkolin ve Kolin Salıverilmesine Dopamin Reseptör Antagonistlerinin Etkisi(2011-01-01) Ulus, İsmail H.ÖZET Amaç: Bu çalışmanın amacı dopamin reseptör antagonisti maddelerin sı çan striatal beyin dilimlerinden asetilkolin ve kolin metabolizmasına etki lerini incelemekti. Yöntemler: Sıçan beyninden striatal bölgeden hazırlanmış dilimler değişik düzeylerde dopamin reseptör antagonisti içeren fizyolojik sıvı solüsyonla bazal ve uyarılma koşullarında perfüze edildi. Perfüzata salıverilen ve do kuda bulunan asetilkolin ve kolin radioenzimatik yöntemle ölçüldü. Bulgular: Striatal dilimlerden bazal ve uyarılma koşullarında perfüzata ase tilkolin ve kolin salıverilme hızları, sırayla, 49±5 pmol/mg protein/10 daki ka ve 321±14 pmol/mg protein/10 dakika oldu. Ortamda dopamin resep tör antagonistlerin [flufenazin (0,1-100 μM), haloperidol (1-10 μM), thio ridazin (1-10 μM), sulpirid (1-10 μM) ve etiklopirid (1-10 μM)] bulunması perfüzata asetilkolin ve kolin’in bazal salıverilme hızını etkilemedi. Striatal dilimler yüksek K+ (50 μM) ya da elektrikle (15 Hz, 1 ms ve 80 mA) uyarıl dığında asetikolin salıverilme hızı artarak, sırayla, 938±108 pmol/mg pro tein/10 dakika ya da 398±22 pmol/mg protein 10 dakika’ya çıktı. Sulpirid (100 μM) ve etiklopirid (10 μM) yüksek poatsyumla ya da elektrikle uya rılma sırasındaki asetilkolin salıverilmesini %50 kadar baskılarken, flufena zin (0,1-100 μM) haloperidol (1-10 μM), thioridazin (1-10 μM) etkisiz oldu. Flufenazin (10 μM) dopamin reseptör agonisti piripedil’in yüksek potas yumla uyarılma sırasında asetilkolin salıverilmesinde neden olduğu baskı lanmayı önledi. Sulpirid (100 μM) ve etiklopirid (10 μM) piripedil’in yüksek K+ uyarılma sırasında asetilkolin salıverilmesine olan etkisini bloke edeme diler ve arttırıcı yönde etki gösterdiler. Dopamin nöronlarının 6-hidroksido pamin tarafında kimyasal tahribi striatal dilimlerden bazal ve uyarılma ko şullarında dopamin salıverilmesini azalttı, fakat asetilkolin ve kolin salıve rilmesini etkilemedi. Sonuçlar: Bu bulgular bazı dopamin reseptör antagonistlerinin (sulpirid ve etiklopirid gibi) uyarılan strital dilimlerden kolin salıverilmesini etkileme den asetilkolin salıverilmesini baskıladıklarını, diğerlerinin (flufenazin, thi oridazin, haloperidol gibi) ise böyle bir etkisi olmadığını göstermektedir.Item Burun Deliğinde Bazal Hücreli Karsinom: Olağan Bir Tümör, Olağandışı Bir Yerleşim(2011-01-01) Mansur, Ayşe Tülin; Aydıngöz, İkbal Esen; Göktay, Fatih; Akkaya, Ayşe Deniz; Güneş, PembegülÖZET Bazal hücreli karsinom (BHK) burunda sık yerleşir, ancak tümörün burun boşluğu tabanı ve burun deliklerinden başlaması çok nadirdir. Altmış iki ya şında bir erkek hasta sağ burun deliğinde 10 yıl önce başlayıp ilerleyen ül serli bir plak nedeniyle başvurdu. Bu bölgeye travma veya aşırı ve uzun süre li güneş teması belirtilmedi. Öyküde immünsüpresyona yol açacak herhan gi bir hastalık veya tedavi de tanımlanmadı. Deri muayenesinde sağ burun deliğinin alt ve yan duvarlarında deri renginde ve pembemsi küçük papül lerin oluşturduğu, kabarık kenarlı, ortası yüzeyel olarak ülserleşmiş bir plak saptandı. Lezyon sınırları tam olarak belirlenememekle beraber burun boş luğuna doğru uzanım gösteriyordu. Tüm vücut deri muayenesinde nevoid BHK sendromuna ait herhangi bir bulguya rastlanmadı. Histopatolojik ince lemede deri ve mukozayı tutan solid tipte BHK saptandı. Burunda yerleşen BHK’u ele alan geniş olgu çalışmalarda burun deliklerinin tutulumuna çok ender rastlandığı görülmektedir. Bu durumun nedeni tam olarak bilinmemektedir, ancak göreceli olarak düşük ultraviyole ışık ve he nüz tam olarak tanımlanmamış başka faktörlerin etkili olması muhtemel dir.