Cilt 1
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11443/30
Browse
Item Acıbadem Üniversitesinde ve Dünyada Fetal Nörolojiye Multidisipliner Yaklaşım(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-01-01) Özcan, Ümit Aksoy; Işık, Uğur; Damlacık, Atilla; Lembet, Arda; Bodur, Harika; Erzen, Canan; SAv, AydınÇocuk sağlığı değerlendirmesi günümüzde antenatal dönemde başlamakta ve fetus sağlığı daha ayrıntılı ele alınmaktadır. Antenatal tanıda etkinliğini kanıtlamış ve değişmez yerini almış bir yöntem olan ultrasonografi ye ek olarak son yıllarda sıklıkta MR görüntüleme kullanılmaktadır. Fetal MRG gü nümüzde fetal beynin yapısal bozukluklarının değerlendirilmesinde etkin bir yöntem olarak kabul görmüştür. Fetal santral sinir sisteminin (SSS), konusun da uzmanlaşmış multidisipliner bir ekip tarafından incelenmesi, bu karmaşık tıp konusunda daha çok önem kazanmıştır. Ailelerin uygun şekilde bilgilendi rilmesi ve klinik kararların doğrulukla verilebilmesi amacıyla interdisipliner işbirliğine ve eğitime öncelik verilmelidir.Item Anemiye Neden Olan Dev İnflamatuar Fibroid Polip: Olgu Sunumu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-04-01) Vardareli, Eser; Tiftikçi, Arzu; Tözün, Nurdan; Özveri, Emel; Ertem, MetinÖZET Giriş ve amaç: İnflamatuar fibroid polip gastrointestinal sistemin nadir görülen, en sık mide antrumundan köken almakla birlikte gastrointestinal sistemin her yerinde görülebilen lezyonudur. Genellikle 1-3 cm boyutların da olan lezyonun tanısı obtrüksiyona bağlı yakınmalarla veya rastlantısal olarak konulmaktadır. Yazımızda anemiye neden olan dev ileal inflamatuar fibroid polip olgusu sunulmuştur. Olgu: 53 yaşında erkek hasta son haftalarda gelişen güçsüzlük ve renk sol gunluğu yakınması ile başvurdu. Fizik muayene ve laboratuar incelemeleri ile demir eksikliği anemisi tanısı konuldu. Anemi etiyolojisi araştırılırken ya pılan kolonoskopide terminal ileumda valv’den yaklaşık 20 cm proksimalde 7-8 cm boyutunda pedinküle polipoid lezyon mevcuttu. Hastaya laparosko pik segmenter ince barsak rezeksiyonu yapıldı. Lezyonun patolojik incele mesinde iltihabi fibroid polip saptandı. Sonuç :İnflamatuar fibroid polip demir eksikliği anemisine yol açabilen poli poid nitelikteki oluşumların ayırıcı tanısında göz önünde bulundurulmalıdır.Item Ayak Anteromedialinde Şeffaf Hücreli Sarkom Vaka Sunumu ve Literatür İncelemesi(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-04-01) Kocaoğlu, Barış; Erol, Bülent; Akgün, Umut; Yiğit, Cirdi; Türkmen, MetinÖZET Şeffaf hücreli sarkom tendon ve aponevrozlarla sıkı şekilde ilişkili olan nadir bir tümördür. Kadınlarda erkeklere göre daha sık rastlanılır ve hastalar genelde 20 ile 40 yaş arasındadır. Şeffaf hücreli sarkom tipik olarak ekstremiteleri tutar. Ayak ve ayak bileği sık olarak tutulan bölgelerdir. Ayrıca yüksek derecede agresif bir tümördür ve genelde geniş yada radikal cerrahi ile çıkarılması gerekir. 52 yaşındaki bayan hastanın sol ayağının anteromediyalinde Şeffaf hücreli sarkom tespit edilmiştir. Bu nadir tümör ile diğer yumuşak doku tümörlerinin ayırıcı tanısını yapmak için; Şeffaf hücre sarkomunun klinik durumu, radyolojik görünümü ve histolojik değerlendirmesi yapıldı. Ayrıca, tümörün tedavi ilkeleri tanımlandı. Bu vaka Şeffaf hücreli karsinoma histolojik değerlendirme olmadan tanı koymanın zor olduğunu ve bir kez tanı konduğu zaman tümörün yeniden ortaya çıkmasını ve metastazını engellemek için yeterli cerrahi eksizyon ile tedavi edilmesi gerektiğini göstermektedir.Item Baş Boyun Bölgesi Defektlerinde Lokal Flepler ile Rekonstrüksiyon(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-10-01) Yılmaz, Kahraman BerkhanÖZET Baş boyun bölgesindeki defektlerin onarımı için lokal flep kullanılması nın avantajları ve dezavantajları ele alınmaktadır. Acıbadem Sağlık Guru bu Hastaneleri Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi polikliniklerine son 10 yılda müracaat etmiş 352 hastada yapılan lokal flepler ve bu vakalarda karşılaşılan sorunlar ışığında değerlendirilmiştir. Lokal deri flepleri baş bo yun bölgesindeki defektlerin tedavisi için çok değerli bir tedavi alternatifi dir. İyi bir planlama ve tecrübeli bir cerrahi ekiple çok büyük defektler bile, çok iyi estetik sonuçlarla iyileştirilebilir. Ancak tüm diğer cerrahi işlemlerde olduğu gibi lokal fleple yapılan rekonstrüksiyonlarda da gelişebilecek ciddi komplikasyonlar vardır. Sonuç olarak, baş boyun bölgesindeki defektlerin onarımında, tecrübeli bir ekip ve iyi bir cerrahi planlama ile lokal flepler kısa sürede çok başarılı teda vi seçeneği oluştururItem Bosniak Tip III Böbrek Kistinin Spontan Regresyonu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-01-01) Coşkuner, Enis Rauf; Özkan, BurakÖZET Abdominal ultrason ve kompüterize tomografi gibi non-invaziv diagnostik aletlerin yaygın kullanımı ile böbrek kistleri daha artan bir sıklıkla teşhis edil meye başlamıştır. Bosniak, cerrahi olmayan (tip I ve tip II) ile cerrahi işlem gerektirenleri (tip III ve tip IV) düzenlemek amacıyla bir sınıfl ama sistemi oluşturmuştur. Tip II ve tip III kistik lezyonların arasında net bir ayırım yok tur. Renal kistlerin spontan regresyonu ise nadir görülen bir durumdur. Biz bu yazımızda Bosniak tip III kisti bulunan 21 yaşında bir bayan hastayı sunarken kistin izlemi ve bu arada şüpheli renal kistik lezyonların değerlendirilmesini tartıştık.Item Çevresel Guatrojenler (NIS İnhibitörleri) ve Subklinik Hipotiroidizm(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-10-01) Özpınar, AyselÖZET İyot yetersizliği ve buna bağlı olarak ortaya çıkan subklinik hipotiroidizm tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunu olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Özellikle gebeler, laktasyondaki genç anneler ve yaşlı kadınlar, ayrıca fetüs ve yeni doğanlar iyot yetersizliğine en duyarlı grupları oluşturmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1990 yılından itibaren iyotlu tuz kullanımını, başta iyot yetersizliği sorunu bulunan ülkeler olmak üzere, tüm dünyaya önermiş ve desteklemiştir. İyot kullanımının yaygınlaşmasına rağmen iyot yetersizliği sorunu pek çok ülkede halen sürmektedir. Bu sorunun, iyot alımını engelleyen çevresel kimyasalların artışı ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle bu makalede perklorik asit ve tiyosiyanat gibi iyot alımını engelleyen çevresel kimyasalların yaygınlaşması ve tiroid metabolizmasına etkileri konusunda bilgi vermek ve ülkemizde bu konuda farkındalık yaratmak hedeflenmiştir.Item Ciddi Sol Ventrikül Disfonksiyonuna Bağlı Kalp Yetersizliği Olan Kalp Cerrahisi Hastalarında Preoperatif Levosimendan Kullanımı(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-01-01) Şenay, Şahin; Toraman, Fevzi; Dağdelen, Sinan; Karabulut, Hasan; Alhan, CemÖZET Amaç: Bu çalışmada ileri derecede sol ventrikül fonksiyon bozukluğuna bağlı kalp yetersizliği olan kalp cerrahisi hastalarında preoperatif levosimendan kullanımının klinik ve hemodinamik etkilerini değerlendirmeyi amaçladık. Çalışma planı: Kardiyopulmoner bypass altında kalp cerrahisi planlanan sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ≤ %30 olan 10 hasta prospektif olarak çalışmaya dahil edildi. Hastalara operasyondan 4 saat önce başlanıp toplam 24 saat devam edecek şekilde 0.1 mcg/kg/dk dozunda levosimendan uygulandı. Operasyon öncesinde, postoperatif 5. gün ve 1. ayda sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ölçümleri yapıldı. Postoperatif dönemde 0,4,6,12 ve 24. saatlerde kardiyak indeks, pulmoner kapiller uç basıncı, sistemik vasküler rezistans indeksi, pulmoner vasküler rezistans indeksi, ortalama arteryel basınç, santral venöz basınç, ortalama pulmoner arter basıncı ölçülerek kaydedildi. Bulgular: Tüm hastalara koroner bypass operasyonu yapıldı, ek olarak bir hastada aort kapak replasmanı, bir hastada triküspit kapak tamiri, bir hastada mitral kapak tamiri, bir hastada da sol ventrikül anevrizmektomi işlemi yapıldı. Hastaların ortalama Euroscore puanları 6.5±2.7 idi. Postoperatif dönemde intaaortik balon pompası kullanımı gerekmedi. İnme, böbrek yetmezliği, major infeksiyon ve 1 aylık mortalite gözlenmedi. Pulmoner kapiller uç basıncı postoperatif dönemde istatiksel olarak anlamlı bir şekilde azaldı (p =0.001). Hastaların ortalama takip süresi 11.6± 5.7 ay (range: 4–17) idi. Geç dönemde mortalite veya tekrar kardiyak girişim gereksinimi gözlenmedi. Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ölçümleri (operasyon öncesinde; postoperatif 5. gün ve 1. ayda) 27.5±3.1; 37.1±5.4 ve 40.3±10.7 (%) olarak gözlendi (p=0.01). Sonuç: İleri derecede sol ventrikül fonksiyon bozukluğuna bağlı kalp yetersizliği olan kalp cerrahisi hastalarında operasyon öncesi levosimendan kullanımı hemodinamik fonksiyon ve klinik sonuçları iyileştirebilir.Item Çok Nadir Görülen Bir Vasküler Patoloji: İntravasküler Fasiitis (Psödosarkom) ve Cerrahi Tedavisi(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-04-01) Senay, Sahin; Alhan, Cem; Karabulut, Hasan; Bilgi, Selçuk; Dinçer, Alp; Toraman, FevziÖZET İntravasküler fasiitis (psödosarkom) yüzeyel veya derin fasyadan köken alan ve küçük/ orta arter ve venleri tutabilen benign reaktif myofibroblastik pro liferasyondur. Nadir görülen bir patolojidir. Progresif vasküler tutulum ile seyredebilir ve malign neoplazmlar ile karıştırılabilir. Bu çalışmada kliniği mizde cerrahi olarak tedavi edilen sol subklavian ven yerleşimli intravaskü ler fasiitisli bir olgu sunulmuştur.Item Dev Araknoid Granülasyonların 3T MR Görüntüleme Bulguları(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-01-01) Aksoy, Özcan Ümit; Dinçer, AlpÖZET Amaç: Bu çalışmada amacımız dev araknoid granülasyonların 3T MR görüntüleme özelliklerinin değerlendirilmesidir. Hastalar ve Yöntemler: Eylül 2008-Şubat 2009 tarihleri arasında değerlendirilen MR incelemelerde izlenen araknoid granülasyonlardan 5mm ve daha büyük olanlar ile sinus çapında %50’den fazla yer kaplayan AGlar çalışmaya dahil edildi. MR incelemeler 3 Tesla MR cihazında gerçekleştirildi. T2 ağırlıklı turbo spin eko; kesit kalınlığı 5mm, TR 3300ms, TE 102ms, FoV 230, rezolusyon 512, averaj 2, Sapma açısı 120°, bant genişliği 100 Hz/Px, voksel boyutu: 0.6×0.4×5.0. İki radyolog tarafından yapılan değerlendirmede AG’ların en geniş boyutu, yerleşimi, morfolojisi, kalvarial ve vasküler yapılarla ilişkisi not edildi. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 20 hastada (ortalama yaş 36.3) 23 dev AG saptandı. Sağ transvers sinuste 11, solda 9; straight sinüste 1; torculer herofi lide 2 AG (ortalama çap 7.9 mm) saptandı. İzlenen tüm AG’ların santralinde sinyalsiz odak şeklinde vasküler yapı izlendi ve “nokta işareti” olarak tanımlandı.Nokta işareti ve AG ile vasküler yapı ilişkisi MR venografi ile demonstre edildi. Sonuç: Araknoid granülasyonların tanısında 3T MR görüntüleme güvenilir ve ayrıntılı bilgi sağlamaktadır. Bu çalışmada 5mm’den büyük tüm AG’larda santral vasküler yapı ile uyumlu nokta işareti tanımlanmış ve ayırıcı tanıda yardımcı bir işaret olarak değerlendirilmiştir.Item Dev Hücreli Miyokardite Bağlı Ani Ölüm(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-10-01) Kaya, Evrim Akça; Pakiş, Işıl; Özbay, Mehmet; Büyük, Yalçın; Küçük, CeyhunÖZET Dev hücreli myokardit genellikle çok ani gelişen, ölümcül seyreden, mul tinükleer dev hücreler, lenfohistiositik infiltrasyon ve miyosit nekrozu ile karekterize bir hastalıktır. Tanısı genellikle otopsi ile konulabilir. Çalışma da 35 yaşında, tenis oynarken ani ölen kadın olgu bildirilmektedir. Yapı lan otopside kalp 315gr. tartıldı. Sol ventrikül duvar kalınlığı 1,4 cm, sağ ventrikül duvar kalınlığı 0,1-0,3 cm ölçüldü. Her iki ventrikülde de papil ler kaslarda belirgin düzensizlik, fibrotik görünüm ve sol ventrikülde 4 cm çapında anevrizma izlendi. Her iki ventrikül myokard kesitlerinde de beyaz renkli yaygın fibrozis alanları içinde koyu renkli alacalı görünüm de alanlar izlendi. Myokard kesitlerinin mikroskobik incelemesinde geniş alanlarda kas liflerinin yerini alan bağ dokusu, yoğun lenfoplazmositer iltihabi hücre infiltrasyonu, multinükleer dev hücreler ve seyrek eozino fil polimorflar görüldü. Diğer iç organlarda hiperemi dışında mikroskobik bulgu saptanmadı. Bu bulgular eşliğinde olgu idiopatik dev hücreli myo kardit olarak değerlendirildi. Sonuç olarak, literatürde de oldukça nadir bildirilen dev hücreli myokardit olgusu, ani ölüm olgularında ayırıcı tanıya alınması gereken bir antite ola rak sunulmuştur.Item Diabetes Mellitus’lu Pediatrik Hastada Gelişen Charcot Artropatisi: Olgu Sunumu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-01-01) Akgün, Umut; Kocaoğlu, Barış; Erol, Bülent; Karahan, Mustafa; Esemenli, TanılÖZET Charcot artropatisi, sensoryal eklem innervasyonunun bozulmasına bağlı olarak gelişen kronik, ilerleyici ve destrüktif bir eklem hastalığıdır. Başta di abetus mellitus olmak üzere çeşitli hastalıklarda sıklıkla görülen bu durum, çocuklarda nadiren rapor edilmiştir. Hikaye, fi zik muayene, ve radyolojik çalış malara dayanılarak 13 yaşında bir kız çocuğun sağ ayağında Charcot artropa tisi tespit edildi. Hastaya 6 hafta süreyle kısa bacak alçısıyla immobilizasyon uygulanarak, etkilenen ekstremiteye yük verilmesi kısıtlandı. Hastanın klinik bulguları konservatif tedavi sonrası belirgin olarak geriledi ve bu durum takip süresince muhafaza edildi.Item Doku Mühendisliğinde Kitozanın Kullanım Alanları(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-01) Uslu, Bahar; Arbak, SerapÖZET Doku mühendisliği günümüzde ve gelecekte tıbbın en önemli tedavi strate jisini oluşturacaktır. Günümüzde rejeneratif tıpta süregelen araştırmaların çoğu doku mühendisliğinde biyomateryallerle oluşturulan destek ve yapı malzemesinin (scaffold) geliştirilmesi üzerinedir. Bir biyomateryal olan ki tozanın doğal bir polimer olması, gözenkli bir yapıya sahip oluşu, kimyasal modifikasyonlara uygunluğu, jel formunda kullanılabilirlik özelliği, biyou yumlu olması ve metabolitlerinin toksik olmaması; doku mühendisliğinde ilgi odağı olmuştur. Kitin ve kitozan türevi bileşiklerin, biyomateryal ola rak çok çeşitli alanlarda kullanıldığı bilinmektedir. Kitozan türevlerinin hüc re uyumlu oluşu ve lizozimler tarafından yıkılabilmesi bu alanda kullanımı nı oldukça arttırmaktadır. Yapılan çalışmalarda kitozanın in vitro kültür or tamlarında dokuların büyüme hızı ve doku tabakalanması üzerine olumlu bir etkisi olduğu gösterilmiştir. Kitozanın, dokuların matriks içeriğinde bu lunan glikozaminoglikanlara benzerliği nedeniyle bağ dokusu tamirinde ve organogeneziste oldukça uygun bir biyomateryal olduğu belirtilmektedir. In vivo çalışmalarda da kitozanın deri fibroblastlarında sayısal bir artışa ne den olduğu gösterilmiştir. Kitozanın membran formu değişik doku kültür lerinde hücre tutunması ve hücreye penetrasyonu üzerine olumlu bir etki ye sahiptir. Kitozanın doku mühendisliğindeki önemli derecedeki mitojenik aktivitesinin yüksek oranda deasetile olabilmesine bağlanmaktadır. Orga nik bir biyomateryal olan kitozanın güncelliğini önemli derecede koruması kuvvetli ölçüde şartlara gore değiştirilebilen formuna dayanmaktadır.Item Dopamin Reseptör Agonisti Maddelerin Sıçan Beyni Striatal Dilimlerinde Kolin ve Asetilkolin Salıverilmesine, Doku Kolin, Asetilkolin ve Fosfolipid Düzeylerine Etkisi(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-07) Ulus, İsmail HakkıÖZET Amaç: Bu çalışmanın amacı dopamin reseptör agonisti maddelerin sıçan striatal beyin dilimlerinden asetilkolin ve kolin salıverilmesine ve doku asetilkolin, kolin ve fosfolipid düzeylerine etkilerini incelemektir. Yöntemler: Başları kesilerek öldürülen 250-350 g ağırlığında erkek SpraqueDawley türü sıçanlardan beyinler hızla çıkarıldı ve soğutulmuş fizyolojik solüsyon içinde striatal bölge çıkarıldı ve 0,3 mm kalınlığında dilimlendi. Dilimler oksijene edilen ve ısıtılan fizyolojik Krebs solüsyonu ile bazal koşullarda, elektrikle ya da yüksek potasyumla uyarılarak perfüze (0,6 ml/dakika) edildiler. Dopamin agonistleri perfüzyon ortamına değişik konsantrasyonlarda eklendi ve toplanan perfüzatlarda asetilkolin ve kolin ölçüldü. Deneyin sonunda ve dopamin agonistleri eklenmeden önce dilimlerden örnekler alınarak doku asetilkolin, kolin, protein, DNA ve fosfolipid düzeyleri ölçüldü. Bulgular: Perfüzyon ortamına değişik konsantrasyonlarda eklenen dopamin reseptör agonistleri [dopamin (1-100 μM), apomorfin (1-100 μM), bromokriptin (0,1-10 μM), piripedil (1-100 μM), kuinpirol (1-10 μM) ve SKF 38393 (1 ve 10 μM) bazal koşullarda salıverilen asetilkolin ve kolin miktarını değiştirmedi. Secici D1 agonisti olan SKF 38393 ise, ortamda 100 μM düzeyde bulunduğunda asetilkolin salıverilmesini arttırdı. Elektrikle ya da yüksek potasyumla (50 μM) uyarılma durumunda dilimlerden asetilkolin salıverilmesi 7-20 kat kadar arttı. Ortamda apomorfin, piripedil ya da kuinpirol bulunması uyarılmanın yol açtığı asetilkolin salıverilmesini konsantrasyona bağlı olarak azalttı. Diğer agonistler (dopamin, bromokriptin ve SKF 38393) ise, uyarılmanın neden olduğu asetilkolin salıverilmesine etkisizdi. Dopamin reseptör agonistleri dilimlerden kolin çıkışını, doku asetilkolin, kolin ve fosfolipid düzeylerini etkilemedi. Sonuçlar: Bu bulgular dopamin reseptör agonistlerinin bazal koşullarda striatal dilimlerden asetilkolin ve kolin çıkışına etkisizken, uyarılan dilimlerden asetilkolin çıkışının bazı agonistlerce (apomorfin, piripedil ve kuinpirol gibi) baskılandığı göstermektedir. Dopamin reseptör agonistlerinin striatal dilimlerde kolin çıkışını, doku asetilkolin, kolin ve fosfolipid düzeylerine etkisi yoktur.Item Dural Arteriovenöz Fistül (DAVF) Tedavisinde Kombine Yaklaşım: Süperselektif Embolizasyon ve Gamma Knife Radyocerrahisi(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-01) Peker, Selçuk; Yıldız, Mehmet Erdem; Çizmeli, Olcay; Pamir, M. NecmettinÖZET Dural arteriovenöz fistüller (DAVF) dural arterler ve venler veya sinüsler ara sındaki anormal vasküler bağlantılardan oluşan lezyonlardır. Çok sayıda fis tül içerebilmeleri ve venöz drenaj paternlerindeki değişiklikler tedavi kara rında güçlüklere neden olabilmektedir. Biz bu yazıda sol eksternal karotid arterin orta meningeal ve oksipital dallarından dolan, önce süperselektif olarak embolize edilen ve 3 ay sonraki kontrolde oksipital besleyicilerinin rekanalize olduğu gözlenen DAVF’ li olguya ikinci kez uyguladığımız kom bine süperselektif embolizasyon artı Gamma Knife tedavisini sunmaktayız.Item Ekstremite Açık Kırıklarında Komplikasyon ve Morbidite Oranları(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-01-01) Şener, NadirÖZET Amaç: Tip III A ve B açık kırıklar damar ve sinir hasarı olmamasına karşın yumuşak doku hasarı nedeniyle komplikasyonlara açık, tekrarlayan cerrahi oranları yüksek kırıklardır. Çalışmamızda ekstremite açık kırklarında tedavi tecrübemizi ve karşılaştığımız sorunları değerlendirdik. Hastalar ve Yöntem: Damar sinir lezyonu olmayan tip III açık kırıklı 14’ü erkek 1’i bayan, yaş ortalaması 28.5 olan 15 hasta çalışma grubumuzu oluşturdu. Yaralanma nedeni 6 hastada iş kazası, 6 hastada trafi k kazası 2 hastada kurşunlanma ve 1 hastada yüksekten düşme idi. Hastaların bize başvurma süresi ort 3.06 (1-12) saat acile başvurduktan sonra ameliyata alınma süresi ise ort 5.2 (1-36) saatti. Hastalarımızın 6’sında tip III A ve 9’unda tip III B açık kırık tespit edildi. Tscherne sınıfl amasına göre 6 hastada grade I, 6 hastada grade II, 3 hastada grade III yumuşak doku hasarı vardı. Sekiz hastaya internal osteosentez, 7 hastaya ise eksternal fi ksatör ile primer tedavi başlandı. Tüm hastalarda yara debridmanı, irrigasyon ve 3’lü antibiyotik tedavisi uygulandı. Bulgular: Hastaların takip süresi ortalama 23.2 ay bulundu. Tekrar ameliyat oranı 0.53 olarak hesaplandı. 4 hastada enfeksiyon gelişti. 1 hastada dirençli osteomiyelit nedeniyle dizaltı amputasyon uygulandı. 7 hastada kaynamama, 1 hastada kaynama gecikmesi gözlendi. Kaynama olmayan hastaların 3’ünde plak vida, 2’sinde İlizarov, 2’sinde intramedüller çivi uygulandı. Tekrar kaynamama gözlenmedi. Komplikasyon olan tüm hastalar Tscherne grade II veya III idi. Hastaların eski işlerine dönme oranı 0.8 olarak bulundu. Sonuç: Bu grup hastalar kaynama sorunları, çok sayıda tekrarlayan ameliyat ihtiyacı ve uzayan tedavilerine rağmen erken müdahale edilip, yakın takip edildiklerinde eski işlerine geri dönebilmekte ve minimum sekelle hayatlarına devam ettirebilmektedirler. Anahtar sözcükler: kırık, osteosentez, kaynamama, komplikasyon, enfeksiyonItem Endoskopik Sinüs Cerrahisi ile Anterior Etmoid Bölge Kaynaklı İntraorbital Uzanımlı Mukosel Eksizyonu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-01-01) Tanyeri, Hasan Murat; Polat, Şenol; Aksoy, ElifÖZET Mukoseller, solunum epiteli ile örtülü, genellikle paranazal sinüs ostiumları tıkanınca ortaya çıkan ve yavaş büyüyen kistik lezyonlardır ve en sık frontal sinüste, daha az sıklıkta da etmoid, maksiller ve sfenoid sinüslerde görüle bilirler. Tedavi edilmeyen mukoseller yerleşimlerine göre önemli morbidite nedeni olabilirler. Endoskopik sinüs cerrahisi ile eksize edilen anterior etmoid bölge kökenli intraorbital tutulumlu mukosel olgusu sunulmuştur.Item Entübe ve Sedatize Yoğun Bakım Hastalarının Pozisyon Verme ve Aspirasyon Sırasındaki Ağrı Davranışları(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-04-01) Esen, Hasibe; Öntürk, Zehra Kan; Badır, Aysel; Aslan, Fatma EtiÖZET Ağrı değerlendirmesinde en güvenilir kaynak hastanın kendisidir. Ancak yoğun bakım hasta (YBH)’ları çoğu zaman entübe ve sedatize oldukları için ağrılarını davranışlarıyla ifade ederler. Amaç: Çalışma, entübe ve sedatize YBH’ larının ağrı davranışlarını belirle mek amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı. Gereç ve Yöntem: Çalışmanın evrenini, bir üniversite hastanesinin Yoğun Bakım Ünite (YBÜ)’sinde tedavi gören hastalar; örneklemi ise ilgili ünitede entübe ve sedatize olan, 38 hastanın pozisyon verme ve aspirasyon sırasında 228 ağrı dav ranışı oluşturdu. Veriler, Veri Toplama Formu, ‘Davranışsal Ağrı Ölçeği (DAÖ)’ ve ‘ Ramsay Sedasyon Ölçeği (RSÖ)’ ile araştırmacılar tarafından katılımlı gözlem yöntemiyle toplandı. Değerlendirme ‘Statistical Package for Social Sciences (SPSS)’ programı ile yapıldı ve 0.05 anlamlılık düzeyinde yorumlandı. Bulgular: Toplam 228 gözlemin % 30.3 (n=69)’ünde ağrı davranışı belirlendi. Aspirasyon işleminin pozisyon verme işlemine göre daha fazla (% 65.2; n=45) ağrı davranışına neden olduğu görüldü. Her iki ağrılı uygulama sırasında da en fazla (%50; n=33) gözlenen ağrı davranışı “ bacakları karına çekme” idi. Sonuç: Sedatize ve entübe YBH’ların yaklaşık üçte birinin pozisyon verme ve aspirasyon gibi bakım uygulamaları sırasında ağrı hissetmeleri oldukça düşündürücüdür. Aynı zamanda YBH’ların sedatize iken ağrılarını davra nışlarıyla bildirmeye çalışması sağlık profesyonellerince dikkate alınması gereken bir durumdur.Item Epiretinal Membran Tedavisinde Pars Plana Vitrektomi ile Kombine İnternal Limitan Membran Soyulması(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-04-01) Özkırış, AbdullahÖZET Amaç: Epiretinal membranlı (ERM) olgularda internal limitan membran (ILM) soyulması ile kombine pars plana vitrektomi (PPV) sonuçlarının değerlendirilmesi. Metod: Değişik nedenlere bağlı epiretinal membran nedeniyle PPV ile kombine ILM soyulması uygulanan 53 olgunun (63 göz) dosyaları retrospektif olarak incelendi. Olguların 23’ü erkek, 30’u bayan olup ortalama yaşları 59.5 yıl idi. Tüm olgularda cerrahi öncesi ve sonrası görme keskinliği, slit-lamp biomikroskopi, göz içi basıncı (GİB) ölçümü, fundus muayenesi ve fundus floresein anjiografi (FFA) içeren tam bir oftalmolojik muayene yapıldı. Bulgular: Cerrahi öncesi ortalama görme keskinliği 20/200 idi. Ortalama takip süresi 14.3 ay olup cerrahi sonrası görme artışı veya aynı görme keskinliği %96.8 olguda saptandı. Ortalama görme artışı 3.0 sıra olarak saptandı. Cerrahi sonrası en sık gözlenen komplikasyon katarakt gelişimi idi. Postoperatif dönemde bir gözde (%1.5) regmatojen retina dekolmanı gelişti. Hiçbir olguda takip süresi boyunca nüks ERM gelişimi gözlenmedi. Sonuç: ERM’lı olgularda, PPV ile birlikte ILM soyulmasının etkin, güvenilir bir yöntem olduğunu ve görme keskinliğini arttırdığını gözlemledik.Item Epulis Fissuratum(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-10-01) Büyüklü, Fuat; Babakurban, Seda Türkoğlu; Çaylak, Berrin; Çakmak, ÖzcanÖZET ‘Enflamatuar fibröz hiperplazi’ olarak da isimlendirilen ‘epulis fissuratum’ oral mukozanın hiperplastik lezyonları başlığı altında sınıflanan, oral mu kozanın kronik irritasyonu sonucu oluşan ve klinik olarak spesifik özellik leri olmayan lezyonlardır. Sıklıkla 5-7. dekatlarda, protez kullanımı sonu cu oluşmaktadırlar. Bu lezyonlar maksiller/mandibüler vestibül ya da alve oler köprünün lingual yüzünde hiperplastik doku katlantı dizileri olarak gö rülürler. Genellikle sert kıvamlı ve koyu kırmızı görünümdedirler, boyutla rı gelişim süresine ve travma derecesine bağlıdır. Malign dejenerasyon ris kinin gerçek oranları bilinmemektedir. Bu nedenle tedavisi irritasyonun or tadan kaldırılarak lezyonun eksize edilmesidir. Bu yazıda üst alveolar arkta kitle ile başvuran 76 yaşındaki bayan hasta sunuldu. Hastanın kitlesi eksize edildi, histopatolojik inceleme sonucu epulis fissuratum olarak rapor edildi. Bu olgu nedeniyle ‘epulis fissuratum’ literatür gözden geçirilerek tartışıldı.Item Etik, Biyoetik, Hukuk: Temel Kavramlar ve Yaklaşımlar(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-01-01) Ilman, Yeşim IşılÖZET Bu çalışmanın iki ana hedefi vardır. İlk olarak ahlak, etik, ödev, görev ve biyoetik gibi etik çalışma alanının temel kavramlarını ayırıcı özellikleri ile tanımlamak amaçlanmıştır. Bunun için etik çalışma alanında tarihsel ve toplumsal bakış açısı ile ahlaktan biyoetiğe evrilen süreç tanımlanmaya ve bunu yaparken evrensel biyoetik perspektifi korunmaya çalışılmıştır. İkinci olarak biyoetik ve hukuk disiplinlerinin birbirlerini karşılıklı etkiledikleri yakın geçmiş süreci, literatürden örnek vakalar ile açıklanmaya çalışıl mıştır. Sonuç olarak, bu karşılıklı etkileşimin ürünü olarak yakın dönemde doğan ve gelişmekte olan sağlık hukukunun kısa tarihi ve geleceğe ilişkin öneriler vurgulanmıştır.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »