2011
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11443/29
Browse
Item Nöro-Oftalmolojik Hastalıklarda Optik Koherens Tomografisi(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-01) Mudun, AbdülbakiÖZET Optik Koherens Tomografisi (OKT) klinisyenlere optik sinir hastalıklarına yaklaşımda önemli bilgiler veren retina sinir lifi tabakası (RSLT) kalınlığını kantitatif olarak ölçme olanağı tanır. OKT cihazları artan tarama hızları so nucu gelişerek retina katlarının görüntülemesinde olağanüstü bir ayrıntıya ve hassasiyete ulaşılmıştır. OKT günümüzde çeşitli nöro-oftalmik durum larda kullanılmaya başlanmıştır. Bunların arasında anterior iskemik optik nöropati (AİON), toksik ve inflamatuar diğer optik nöropatiler, multiple sklerozis, nöromyelitis optika, psödotumor serebri, migren, optic sinir başı druseni, Leber’in herediter optik nöropatisi (LHON), Alzheimer hastalığı ve Friedrich hastalığı yer almaktadır. Bu derlemenin amacı nöro-oftalmolojik hastalıklarda OKT kullanımı ile ilgili varolan yayınların gözden geçirilmesi ve klinik uygulamada kullanımını artırmaktır. OKT’nin optik sinir ve görme sistemi hastalıklarının değerlendirilmesinde yaygın kullanımı, nöro-oftal molojik hastalıklardaki yargılarımızı, yaklaşımımızı, araştırmalarımızı ve anlayışımızı kökten değiştirmektedir.Item Genetik Absans Epilepsili Sıçanların (GAERS) Hipokampusunda Glukoz–6-Fosfataz’ın Histokimyasal Olarak Dağılımı(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-01-01) Şentürk, Gözde Erkanlı; Midillioğlu, Şükrü; Bolkent, Şehnaz; Arbak, SerapÖZET Epilepsi tekrarlayan nöbetlerin varlığı ile belirgin ve sıklıkla geçici bilinç ka yıplarına neden olan bir hastalıktır. Absans epilepsi modeli için kullanılan de ney hayvanları olarak bilinen Genetik Absans Epilepsili Sıçanlar (GAERS) gene tik olarak belirlenmiş nöbetler geçirmekte olup, 1980’li yıllardan itibaren in san absans epilepsi modelini teşkil edecek şekilde deneysel çalışmalarda kulla nılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada, absans epilepsi modeli için kullanılan GA ERS sıçanlarda beyinde karbonhidrat metabolizmasında anahtar bir enzim olan glukoz-6-fosfataz aktivitesindeki değişiklik histokimyasal metotlarla araştırıl mış ve hipokampusdaki glukoz metabolizması – glukoz-6-fosfataz – epilepto genez ilişkileri kontrol grubunu oluşturan Wistar albino sıçanlarla kıyaslanarak belirlenmeye çalışılmıştır. Kontrol gruplarında, epileptik olmayan Wistar albi no (Rattus norvecigus) 4 aylık (n: 4), erkek, 220–240 gr ağırlığında sıçanlar kul lanıldı. Deney gruplarında ise 6 aylık (n: 4), 250–300 gr ağırlığında, EEG’de ab sans nöbetler geçirdikleri belirlenmiş olan GAERS sıçanlar kullanıldı. Her iki de ney grubunda hipokampusun Dentat Girus (DG) ve Cornu Ammonis (CA) bölge lerine glukoz–6-fosfataz histokimyası uygulandı. Kontrol grubu sıçanlara kıyas la GAERS sıçanlarda DG ve CA bölgelerinde glukoz–6-fosfataz reaktivitesinde bir artış olduğu enzim histokimyası uygulaması sonrası saptandı. Sonuç olarak, ge neralize konvulzif atakların glukoz kullanımını arttırdığının bilinmesinden yola çıkarak epilepsi vakalarında merkezi olarak verilecek glukoz–6- fosfatazın teda viye yönelik olarak kullanımını destekler deneysel çalışmaların da ileride yapıla bileceğini düşünmekteyiz.Item Pankreatoblastom: Çocukluk Çağının Nadir Bir Tümörü(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-01-01) Türk, Ali; Saygılı, Özlem; Can, Ulaş; Örmeci, Tuğrul; Ayan, İnciÖZET Pankreatoblastom pankreas kaynaklı nadir görülen bir çocukluk çağı tümö rüdür. Çocuklarda en sık görülen pankreas tümörü olmakla beraber litera türde yaklaşık 100 olgu bildirilmiştir. Çalışmamızda pediatrik pankreatob lastom olgusunun radyolojik görüntüleme bulguları sunulmuştur. Karın sol üst kadranda ailesi tarafından farkedilen ele gelen kitle şikayeti ile başvu ran dört yaşındaki kız çocuğunda tüm batın ultrasonografisinde kistik nek rotik alanlar ve kalsifikasyon kümeleri içeren heterojen görünümde kitle saptandı. BT ve MRG’de kitlenin pankreas kuyruk ve korpus kesiminden kay naklandığı görüldü. Ayrıca karaciğerde metastaz ile uyumlu lezyonlar sap tandı. Biyopsi sonrası pankreatobastom tanısı konulan olguya total kitle ve metastaz rezeksiyonu yapılarak kemoterapi uygulandı. Pankreatoblastom ender görülmekle beraber çocuklarda üst karın bölgesinde yerleşim göste ren kitlelerin ayırıcı tanısında düşünülmelidir.Item Yeniden Ameliyat Gerektiren Maksillofasiyal Travma Olgusu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-01-01) Açıkel, Cengiz; Saray, Aydın; Yılmaz, Kahraman BerkhanÖZET Motosiklet kazasına bağlı orbito-zigomatiko-maksiller kırık ve çift taraflı mandibula kırığı nedeniyle 2.5 ay önce başka bir sağlık merkezinde açık re düksiyon ve mini plak-vida ile tespit ameliyatı yapılan 25 yaşındaki bir er kek hasta çift görme, enoftalmi, vertikal distopi ve dişlerde kapanış bozuk luğu ile başvurdu. Hasta yeniden ameliyata alındı ve başarılı şekilde teda vi edildItem In Utero Etanol Uygulamasının Sıçan Testis Morfolojisi Üzerine Etkileri(2011-01-01) Çanıllıoğlu, Yasemin Ersoy; Ercan, FerihaÖZET Amaç: Etanol, erkeklerde testislerde atrofiye, germ hücrelerinde kayba, sperm üretiminde azalmaya, seminifer tübül çaplarında azalmaya ve testis ağırlığında düşüşe neden olur. Gebelik döneminde etanol uygulaması hem dişilerde hem de erkeklerde reprodüktif fonksiyonları bozarak fetuste tera tojenik etki göstermektedir. Bu çalışmanın amacı in utero etanol uygulanan sıçanların testisindeki değişimleri incelemektir. Yöntem: Bu çalışmada 2 deney grubu kullanılmıştır: 1) Kontrol grubu. 2) Al kol grubu. Alkol grubundakilere gestasyonel 14.günden itibaren doğuma kadar %30 etanol içeren sıvı verilmiştir. Deney ve kontrol grubundaki anne sıçanlardan doğan erkek yavrulardan 0., 15., 30. ve 90. günlük dönemlerde testis örnekleri alınmış, rutin parafin takibi uygulanmış ve kesitlere morfo lojik inceleme için Masson’un üçlü boyaması uygulanmıştır. Bulgu: Alkol neonatal grubunda bazı seminifer tübüllerde düzensizlik ler gözlenirken zamana bağlı olarak seminifer tübüllerde dejenerasyon ve spermatogenik hücre serilerinde azalma gözlenmiştir. Alkol neonatal ve postnatal 15. gün grubunda mezenkimal bağ dokusunun fazla olduğu, postnatal 30 gün ve 90 gün grubunda da interstisyel bağ dokunun artmış olduğu görülmüştür. Sonuç: Sonuç olarak, gestasyonel dönemde alınan alkol, erkek yavrularda seminifer tübüllerde spermatogenik hücre serilerinde azalmaya neden ol maktadır. Buna bağlı olarak gebelik döneminde alınan alkol, erkeklerde testiste atrofiye ve spermatogenik serideki hücre sayısını azaltarak inferti liteye sebep olabilir.Item Sıçan Striatal Dilimlerinden Bazal ve Uyarılma Koşullarında Asetilkolin ve Kolin Salıverilmesine Dopamin Reseptör Antagonistlerinin Etkisi(2011-01-01) Ulus, İsmail H.ÖZET Amaç: Bu çalışmanın amacı dopamin reseptör antagonisti maddelerin sı çan striatal beyin dilimlerinden asetilkolin ve kolin metabolizmasına etki lerini incelemekti. Yöntemler: Sıçan beyninden striatal bölgeden hazırlanmış dilimler değişik düzeylerde dopamin reseptör antagonisti içeren fizyolojik sıvı solüsyonla bazal ve uyarılma koşullarında perfüze edildi. Perfüzata salıverilen ve do kuda bulunan asetilkolin ve kolin radioenzimatik yöntemle ölçüldü. Bulgular: Striatal dilimlerden bazal ve uyarılma koşullarında perfüzata ase tilkolin ve kolin salıverilme hızları, sırayla, 49±5 pmol/mg protein/10 daki ka ve 321±14 pmol/mg protein/10 dakika oldu. Ortamda dopamin resep tör antagonistlerin [flufenazin (0,1-100 μM), haloperidol (1-10 μM), thio ridazin (1-10 μM), sulpirid (1-10 μM) ve etiklopirid (1-10 μM)] bulunması perfüzata asetilkolin ve kolin’in bazal salıverilme hızını etkilemedi. Striatal dilimler yüksek K+ (50 μM) ya da elektrikle (15 Hz, 1 ms ve 80 mA) uyarıl dığında asetikolin salıverilme hızı artarak, sırayla, 938±108 pmol/mg pro tein/10 dakika ya da 398±22 pmol/mg protein 10 dakika’ya çıktı. Sulpirid (100 μM) ve etiklopirid (10 μM) yüksek poatsyumla ya da elektrikle uya rılma sırasındaki asetilkolin salıverilmesini %50 kadar baskılarken, flufena zin (0,1-100 μM) haloperidol (1-10 μM), thioridazin (1-10 μM) etkisiz oldu. Flufenazin (10 μM) dopamin reseptör agonisti piripedil’in yüksek potas yumla uyarılma sırasında asetilkolin salıverilmesinde neden olduğu baskı lanmayı önledi. Sulpirid (100 μM) ve etiklopirid (10 μM) piripedil’in yüksek K+ uyarılma sırasında asetilkolin salıverilmesine olan etkisini bloke edeme diler ve arttırıcı yönde etki gösterdiler. Dopamin nöronlarının 6-hidroksido pamin tarafında kimyasal tahribi striatal dilimlerden bazal ve uyarılma ko şullarında dopamin salıverilmesini azalttı, fakat asetilkolin ve kolin salıve rilmesini etkilemedi. Sonuçlar: Bu bulgular bazı dopamin reseptör antagonistlerinin (sulpirid ve etiklopirid gibi) uyarılan strital dilimlerden kolin salıverilmesini etkileme den asetilkolin salıverilmesini baskıladıklarını, diğerlerinin (flufenazin, thi oridazin, haloperidol gibi) ise böyle bir etkisi olmadığını göstermektedir.Item Sezaryen Doğumda İnsidental Omental Kist Hidatik: Olgu Sunumu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-01-01) Öztürk, Harika Bodur; Selam, Belgin; Bilgi, SelçukÖZET Kist hidatik gebelik sırasında nadir rastlanan, tüm organları tutabilen parazitik bir patolojidir. Otuz altı yaşında ilk gebeliği bulunan hasta ya 39. gebelik haftasında maternal istek nedeniyle elektif sezaryen do ğum planlandı. Hastanın özgeçmişinde, 14 yıl önce geçirilmiş karaci ğer kist hidatik operasyonu bulunmaktaydı. Kanama kontrolü sırasın da, omentumda düzgün yüzeyli beyaz renkli, semikistik kitle palpe edil di. Kistektomi uygulandı. Histopatolojik inceleme sonucu kist hidatik olarak bildirildi. Gebelik sırasında hücresel bağışıklığın azalmasıyla hastalığın tekrar lama veya hızlı ilerleme riski bulunmaktadır. Hastalığın gebelikte na dir görülmesi nedeniyle, gebelik sırasında nüks oranları bilinmemekte dir ve tedavi konusunda fikir birliği yoktur. Gebelik sırasında tanı konu lan olgularda, cerrahi ile kistin eksizyonu önerilen ve tercih edilen te davi yöntemidir.Item Yenidoğanda Bilateral Büyük Multikistik Overlerler ve Primordial Foliküllerin Yokluğunda Tedavi Seçiminde Güçlük: Bir Olgu Sunumu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-01-01) Abbasoğlu, Latif; Türk, Ali; Özcan, AlihanÖZET 30 yaşında, gravida 1 hastanın 30. gebelik haftasında yapılan rutin ultra sonografisinde fetusta her ikisi de 5’ er cm çapında olan bilateral over kis ti saptandı. Postnatal ultrasonografi ve MR her iki overde (R:10 cm, L:7 cm) solid komponent olmaksızın multikistik lezyonlar ve barsak ve böbreklerde itilme ortaya koydu. Operasyonda bilateral wedge biyopsi alındıktan sonra drilling işlemi ile kitleler küçültüldü. Histopatolojisinde hiç primordial foli kül görülmezken, multipl aluteinize folikül kisti olarak rapor edildi. Olgu muz özellikle bilateral olduğundan ve normal over dokusu bulunmadığın dan tedavi seçimi açısından güçlük arzetmektedir.Item Venöz Sinüs Trombozu Tanısında MRG’de Gradient Eko Sekansının Önemi(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-01-01) Kaya, Dilaver; Yıldız, ErdemÖZET Venöz sinüs trombozu nadir görülen bir hastalıktır. Hastalar başağrısı, kra niyal sinir tutulumu, fokal nörolojik defisit, epileptik atak ve bilinç bulanık lığı ile başvurabilir. Daha önce hiçbir sağlık problemi olmayan 32 yaşındaki erkek hasta başağrısı, sol tarafta belirgin iki taraflı kuvvet kaybı ve sol ho monim hemianopsi kliniği ile acil servise başvurdu. Kranial MR görüntüle mede, gradient eko T2* (GRE) sekans görüntülerde transvers sinüste, jugu ler vende ve parankim içi venöz yapılarda belirgin hipointensite gözlendi. GRE bulgularına göre hastada VST tanısı düşünüldü ve tanı kontrastsız TOF MR-venografi ile doğrulandı. Hasta önce heparin ile antikoagüle edildi, 2 gün içinde başağrısı azaldı, daha sonra tedaviye warfarin ile devam edildi. Bir hafta sonra başağrısı ve nörolojik defisit tamamen düzeldi. VST tanısın da MRG’de GRE sekansı önemli bilgiler sağlayabilir.Item Burun Deliğinde Bazal Hücreli Karsinom: Olağan Bir Tümör, Olağandışı Bir Yerleşim(2011-01-01) Mansur, Ayşe Tülin; Aydıngöz, İkbal Esen; Göktay, Fatih; Akkaya, Ayşe Deniz; Güneş, PembegülÖZET Bazal hücreli karsinom (BHK) burunda sık yerleşir, ancak tümörün burun boşluğu tabanı ve burun deliklerinden başlaması çok nadirdir. Altmış iki ya şında bir erkek hasta sağ burun deliğinde 10 yıl önce başlayıp ilerleyen ül serli bir plak nedeniyle başvurdu. Bu bölgeye travma veya aşırı ve uzun süre li güneş teması belirtilmedi. Öyküde immünsüpresyona yol açacak herhan gi bir hastalık veya tedavi de tanımlanmadı. Deri muayenesinde sağ burun deliğinin alt ve yan duvarlarında deri renginde ve pembemsi küçük papül lerin oluşturduğu, kabarık kenarlı, ortası yüzeyel olarak ülserleşmiş bir plak saptandı. Lezyon sınırları tam olarak belirlenememekle beraber burun boş luğuna doğru uzanım gösteriyordu. Tüm vücut deri muayenesinde nevoid BHK sendromuna ait herhangi bir bulguya rastlanmadı. Histopatolojik ince lemede deri ve mukozayı tutan solid tipte BHK saptandı. Burunda yerleşen BHK’u ele alan geniş olgu çalışmalarda burun deliklerinin tutulumuna çok ender rastlandığı görülmektedir. Bu durumun nedeni tam olarak bilinmemektedir, ancak göreceli olarak düşük ultraviyole ışık ve he nüz tam olarak tanımlanmamış başka faktörlerin etkili olması muhtemel dir.Item Organ Korunması(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-01-01) Yalın, Aymelek; Keskinöz, Elif Nedret; Kızaran, AytülÖZET Transplantasyon için bekleyen hasta sayısı, elde edilen organların çok üstü ne çıkmıştır. Organları korumak için geliştirilen teknoloji de önemli derece de gelişmiştir. Organların çıkartılması, korunması ve nakledilmesi sırasında, iskemi ve hipotermiye bağlı hasar meydana gelir. Organ koruma teknikleri nin amacı, bu hasarı en aza indirmek, organ fonksiyonu ve graft yaşama sü resini en iyi duruma getirmektir. Hipotermik koruma için iki teknik kullanılır; basit soğuk saklama ve sürek li hipotermik perfüzyon. Basit soğuk saklamada, organ soğuk koruyucu sıvı ile yıkanır ve içinde aynı sıvının olduğu torbaya konulur. Bu torba, içinde kı rılmış buzların olduğu ikinci bir torbaya yerleştirilir. Sürekli hipotermik per füzyonda, organ içinde sürekli basınçla perfüzyonu sağlayan bir makine kul lanılır. Bu makalede organ korunmasının ilkeleri, patofizyolojisi ve teknikleri tar tışılarak, bugünkü transplantasyonda kullanılan çeşitli koruyucu sıvılar tar tışılmıştır.Item Subakut Sklerozan Panensefalit’li Çocukta Sıradışı Magnetik Rezonans Görüntüleme Bulguları(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Işık, Uğur; Kuter, ŞebnemÖZET Subakut sklerozan panensefalit (SSPE) çocukluk çağında görülen, kızamık enfeksiyonuna bağlı gelişen progresif, nörodejeneratif bir hastalıktır. Prognozu oldukça kötüdür. Burada kranial MRG’si sıra dışı olan bir SSPE hastası sunulmaktadır. 13 yaşındaki kız hasta nöbetler ve ilerleyici nörolojik kötüleşme ile başvurmuştur. Kranial MRG’sinde unilateral bazal ganglia (putamen) tutulumu dışında özellik yoktur. Bu bulgularla MRG’si daha çok metabolik hastalık düşündüren hastanın EEG’si ise SSPE için tipik bulunduğundan BOS’ta kızamık antikoru bakılmış ve pozitif bulunmuştur. Hastaya böylece kesin tanı konarak tedavisine başlanmıştır. MRG’de izole bazal ganglia lezyonu olan hastalarda SSPE, ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken bir hastalıktır.Item Konjenital Kolumella Yokluğunun Bilateral İnternal Nazal Cilt Flepleri ve Kıkırdak Grefti ile Rekonstrüksiyonu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) İğde, Murat; Canter, Halil İbrahim; Mavili , M. EminÖZET Giriş ve Amaç: Nasal kolümellanın konjenital aplazisi oldukça nadir görülen bir anomalidir. Deformite, kolümellanın burun ucundan filtrum tabanına kadar, alar kartilajları da içerecek şekilde izole yokluğu ile karakterizedir. Nazal kolümellanın konjenital aplazisinde septum, burun ve üst dudak gibi çevre yapılar normaldir. Olgu ve Yöntem: 26 yaşında bayan hasta, solunum güçlüğü ve burun ucu projeksiyon yetersizliği şikayetleri ile kliniğimize başvurdu. Hikâyede kolümellanın doğumda yokluğu öğrenildi. Özgeçmişinde hastanın halasında da aynı patolojinin varlığı saptandı. Fizik muayenede burun ucunun superior filtral sınıra adhezyonu ve nazal dorsal çizgide septumun kaudal sınırından burun ucuna kadar uzanan şiddetli depresyon izlendi. Rekonstrüksiyon bilateral internal nazal vestibüler deri flepleri ve alar konkal kartilaj greftleri kullanılarak yapıldı. Postoperatif flep kaybı ve yara iyileşme problemi görülmedi. 6 aylık takipte ameliyatta sağlanan burun ucu projeksiyonu postoperatif dönemde de yumuşak doku kontraksiyonu veya kartilaj rezorpsiyonu gelişmeksizin korunduğu gözlendi. Sonuç: Kolumellar defektlerin rekonstrüksiyonunda kullanılabilecek sayısız teknik olmasına rağmen her birinin kendi avantaj ve dezavantajları vardır. Bu nedenle kolümellar defektlerin cerrahi tedavisi hastaya özel olmalıdır. Kolümella rekonstrüksiyonunda internal nasal vestibüler flep kullanımı flep donör alanında görülebilen nebbe olmaması ve iyi doku uyumu nedeniyle avantajlıdır.Item Termal Welding Sistemi ile Tonsillektomi Sonrası Ağrı Değerlendirilmesi(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Aksoy, Elif Ayanoğlu; Polat, Şenol; Serin, Gediz Murat; Öz, Ferhan; Kaytaz, AsımÖZET Amaç: Prospektif olarak termal welding sistemi ve soğuk teknik diseksiyon ile tonsillektomi uygulanmış pediatrik olgularda postoperatif ağrının karşılaştırılması. Hastalar ve Yöntem: Bu çalışmaya prospektif olarak Ocak ve Şubat 2007’de kurumumuza bağlı KBB Kliniklerinde genel anestezi altında adenotonsillektomi uygulanmış 44 çocuk hasta dahil edilmiştir. Hastalar taburcu edilirken Wong Baker görsel ağrı değerlendirme skalası verilip 1 hafta boyunca her sabah uyanınca analjezik almadan önce ağrılarının şiddetini değerlendirmeleri istenmiştir. Bulgular: Termal welding sistemi (TWS) tonsillektomi grubunda cerrahi süresi ortalama 29,17 dakika, soğuk teknik (ST) tonsillektomi grubunda ise 45,95 dakika idi. Cerrahi süreleri kıyaslandığında iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardı. (p < 0.01). TWS grubunda kanama miktarı ortalama 19,5ml iken ST grubunda 123,9 ml idi. İstatistiksel olarak ST grubunda kanama miktarı anlamlı olarak daha fazla idi. (p < 0.01). TWS grubu ve ST grubu arasında ortalama ağrı skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi (P > 0.05). Sonuç: TWS pediatrik hasta grubunda klasik yönteme göre postoperatif ağrı bakımından anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Ancak etkin, güvenilir, yeterli hemostaz sağlayan, cerrahi süreyi kısaltan bir yöntemdir.Item Yeniden Ameliyat Gerektiren Maksillofasiyal Travma Olgusu (Erratum)(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Açıkel, Cengiz; Saray, Aydın; Yılmaz, Kahraman BerkhanÖZET Motosiklet kazasına bağlı orbito-zigomatiko-maksiller kırık ve çift taraflı mandibula kırığı nedeniyle 2,5 ay önce başka bir sağlık merkezinde açık redüksiyon ve mini plak-vida ile tespit ameliyatı yapılan 25 yaşındaki bir erkek hasta çift görme, enoftalmi, vertikal distopi ve dişlerde kapanış bozukluğu ile başvurdu. Hasta yeniden ameliyata alındı ve başarılı şekilde tedavi edildi.Item Bilateral Koanal Atrezide Anestezik Yönetim(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Ustalar Özgen , Zehra Serpil; Aydoğmuş, Seyit; İsbir, Olcay; Almaç, Senem; Erkek , Esin; Toroman ,FevziÖZET Koanal atrezi, nazofarenks açıklığını sağlayan posterior koanannın unilateral veya bilateral olarak total obstrüksiyonudur. Yenidoğan döneminde acil müdahele ile düzeltilmesi gereken ve hava yolu obstruksiyonuna yol açabilen bir durum olduğundan uygun şartlarda hava yolunun açılması gereklidir. Anestezi ve cerrahi açısından özellik taşıyan bilateral koanal atrezili iki olgu aracılığı ile bilateral koanal atrezide anestezi yönetimi gözden geçirilmiştir.Item Her Üç Koroner Arterin de Sağ Valsalva Sinüsünden Köken Aldığı Olgu(2011-04-01) Norgaz, Tuğrul; Görgülü, Şevket; Şahingöz, YusufÖZET Koroner arterlerin aorttan anormal kökenli olmaları tanısal ve klinik sorunlara yol açabilmektedir. Sunduğumuz olgu, sol ana koroneri olmayan ve sol ön inen arter, sirkumfleks arter ve sağ koroner arterin ayrı ostiumlarla sağ valsalva sinüsünden köken aldığı bir olgudur. Bu oldukça nadir olgunun klinik, anjiyografik ve bilgisayarlı tomografik görüntülerini tanımlamayı ve literatürdeki diğer olguları da kısaca derlemeyi amaçladık.Item Alın Çizgisi İnsizyonu ve Osteoplastik Flep Yaklaşımıyla Frontal Sinüsten Tümör Çıkartılması: Olgu Sunumu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Aydoğmuş, Seyit; Açıkel, Cengiz; Yılmaz, Kahraman BerkanÖZET Bir yıldır frontal baş ağrısı, burun tıkanıklığı, baş dönmesi ve görme bulanıklığı yakınmaları ile başvuran 35 yaşındaki erkek hastanın radyolojik incelemesinde frontal sinüsün orta ve sol tarafını tamamen dolduran opak-yarı opak bir kitle saptandı. Hastada belirgin olan yatay alın çizgisi üzerinden yapılan insizyonla girildi, frontal sinüs ön duvarı, osteoplastik flep tarzında açılarak kitleye ulaşıldı ve kitle başarıyla çıkartıldı. Kitlenin çıkartılma tekniği, histopatolojik incelemesi ve 6 ay sonraki estetik ve fonksiyonel sonuçları sunuldu.Item Elektrikle Uyarılmanın ve K+ Depolarizasyonunun Sıçan Striatal Dilimlerinde Asetilkolin ve Kolin Salıverilmesine ve Doku Düzeylerine Etkisi(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Ulus, İsmail HakkıÖZET Amaç: Elektrikle ya da yüksek potasyumla uzun süreli uyarılmanın sıçan striatal beyin dilimlerinde asetilkolin ve kolin metabolizmasına etkilerini belirlemek. Yöntemler: Striatal dilimler dinlenme durumunda, elektrikle uyarılarak ya da yüksek potasyumla depolarize edilerek 120-dakika perfüze edildi. Perfüzatta ve dokudaki asetilkolin ve kolin radioenzimatik yöntemle ölçüldü. Bulgular: Dinlenme koşullarındaki dilimlerden ortama 376±20 pmol/mg protein/120 dakika asetilkolin ve 2375±85 pmol/mg protein/120 dakika kolin salıverildi. Uyarılma ile asetilkolin salıverilmesi 5-6 kat artarak elektrikle uyarılmada 2830±174 pmol/mg protein/120 dakika, potasyumla depolarizasyonda ise, 2360±85 pmol/mg protein/120 dakika düzeyine ulaştı. Kolin salıverilmesi elektrikle uyarımda değişmedi. Potasyumla depolarizasyonda ise, kolin çıkışı ilk 20 dakikalık dönemde %50 artmakla (p<0,01) beraber, 120 dakikalık dönemin toplamında %25 kadar azaldı (p<0,05). Bazal koşullarda perfüzyon ile doku asetilkolin ve kolin düzeyleri değişmedi. Elektrikle uyarılma doku kolin düzeyi değişmedi. Doku asetilkolin düzeyinde ise sınırlı (%20; 485±25 pmol, P<0,05) bir azalma oldu. Potasyumla depolarizasyonda dokudan asetilkolin kaybı (1800±85 pmol/mg protein) ve kolin kaybı (602±28 pmol/mg protein) daha yüksekti. Dinlenmede şartlarında tutulan, elektrikle uyarılan ya da potasyumla depolarize edilen dilimler 120 dakikalık sürede, sırayla, 390±21, 2345±165 (p<0,001) ya da 960±65 (p<0,001) pmol/mg protein asetilkolin ve 2335±170, 2203±95 ya da 1241±105 pmol/mg (p<0,001) kolin sentez etti. Toplam kolin oluşumu (asetilkolin+kolin) bazala göre elektrikle uyarılma ile %60 arttı (p<0,001). Potasyumla depolarizasyonda ise, %25 baskılandı (p<0,05). Sonuçlar: Bu bulgular elektrikle ve yüksek potasyumla uyarılmanın striatal dilimlerde asetilkolin ve kolin metabolizmasını farklı bir şekilde etkilediğini göstermektedir. Elektrikle uyarılma asetilkolin sentez ve salıverilmesini ve dokuda kolin oluşumunu arttırmaktadır. Potasyumla depolarizyonda ise asetilkolin sentez ve salıverilmesi artarken yeni kolin oluşumu baskılanmaktadır.Item Unilateral Renal Tromboz ve Hiperkoagülabilite: Olgu Sunumu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-07-01) Şamlı, Murat; Doğulu, Çiğdem; Demirhan, NevzatÖZET Kliniğimize şiddetli sağ renal kolik benzeri lomber ağrı şikayeti ile başvuran, 40 yaşındaki erkek hastada hiperkoagülabilite sonucu gelişen parsiyel uni lateral renal arter trombozu olgusu sunulmuştur. Kontrastsız spiral BT in celemede şiddetli kolik yan ağrısını açıklayıcı, tıkayıcı özellikte bir patolo ji gözlenmeyen hastada, kontrastlı BT ile sağ renal arter parsiyel trombo zu saptandı ve hasta hospitalize edilerek, düşük moleküler ağırlıklı hepa rin tedavisine alındı. Akut tübüler nekroza ait poliüri evresi geçtikten sonra, tromboza yatkınlık oluşturan risk faktörleri açısından tetkik edilen hastada Lupus Antikoagüla nı pozitif ve PAI-1 4G/5G polimorfizmi heterozigot olarak saptandı. Hiperko agülabiliteye bağlı arteriyel tromboz geliştiği düşünülen hastaya, tromboz proflaksisi amacıyla oral antikoagülan başlandı.