Sayı 2
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11443/49
Browse
Search Results
Item Tıbbi Uygulama Hatalarında Hekim Sorumluluğu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-07-01) Polat, Oğuz; Pakiş, IşılÖZET Dünya Tabipleri Birliği’nin 1992 yılındaki Genel Kurulu’nda tıbbi uygulama hatalarını “hekimin tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” olarak tanımlamıştır. Hekimlere yönelik tıbbi uygulama hatası iddiaları son yıllarda ülkemizde de giderek artan oranlarda karşımıza çıkmaktadır. Son 10 yıl içinde konu çeşitli boyutlarda tartışılmaya başlanmıştır ve çözüm arayışları halen sürmektedir. Tıbbi uygulama hata iddiası ile açılan davalarda artış, yeni Türk Ceza Kanunu’nda ceza oranlarının artması, verilen cezaların paraya çevrilmemesi, ertelenmemesi, kimi zaman ise yüksek tazminat ile sonuçlanan davalar sonucunda hekimlerin de konuya duyarlılığı arttırmıştır. Çalışmada tıbbi uygulama hatalarının tanımı yapılarak, bununla ilgili kavramlar, en sık karşılaşılan hatalı uygulama alanları, hekimin yasalar karşısındaki sorumlulukları, hekimlere dava açılma yöntemleri, bilirkişilik ve hataların önlenmesine yönelik çözüm önerileri tartışılmıştır.Item Yeniden Ameliyat Gerektiren Maksillofasiyal Travma Olgusu (Erratum)(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Açıkel, Cengiz; Saray, Aydın; Yılmaz, Kahraman BerkhanÖZET Motosiklet kazasına bağlı orbito-zigomatiko-maksiller kırık ve çift taraflı mandibula kırığı nedeniyle 2,5 ay önce başka bir sağlık merkezinde açık redüksiyon ve mini plak-vida ile tespit ameliyatı yapılan 25 yaşındaki bir erkek hasta çift görme, enoftalmi, vertikal distopi ve dişlerde kapanış bozukluğu ile başvurdu. Hasta yeniden ameliyata alındı ve başarılı şekilde tedavi edildi.Item Alın Çizgisi İnsizyonu ve Osteoplastik Flep Yaklaşımıyla Frontal Sinüsten Tümör Çıkartılması: Olgu Sunumu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Aydoğmuş, Seyit; Açıkel, Cengiz; Yılmaz, Kahraman BerkanÖZET Bir yıldır frontal baş ağrısı, burun tıkanıklığı, baş dönmesi ve görme bulanıklığı yakınmaları ile başvuran 35 yaşındaki erkek hastanın radyolojik incelemesinde frontal sinüsün orta ve sol tarafını tamamen dolduran opak-yarı opak bir kitle saptandı. Hastada belirgin olan yatay alın çizgisi üzerinden yapılan insizyonla girildi, frontal sinüs ön duvarı, osteoplastik flep tarzında açılarak kitleye ulaşıldı ve kitle başarıyla çıkartıldı. Kitlenin çıkartılma tekniği, histopatolojik incelemesi ve 6 ay sonraki estetik ve fonksiyonel sonuçları sunuldu.Item Her Üç Koroner Arterin de Sağ Valsalva Sinüsünden Köken Aldığı Olgu(2011-04-01) Norgaz, Tuğrul; Görgülü, Şevket; Şahingöz, YusufÖZET Koroner arterlerin aorttan anormal kökenli olmaları tanısal ve klinik sorunlara yol açabilmektedir. Sunduğumuz olgu, sol ana koroneri olmayan ve sol ön inen arter, sirkumfleks arter ve sağ koroner arterin ayrı ostiumlarla sağ valsalva sinüsünden köken aldığı bir olgudur. Bu oldukça nadir olgunun klinik, anjiyografik ve bilgisayarlı tomografik görüntülerini tanımlamayı ve literatürdeki diğer olguları da kısaca derlemeyi amaçladık.Item Subakut Sklerozan Panensefalit’li Çocukta Sıradışı Magnetik Rezonans Görüntüleme Bulguları(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Işık, Uğur; Kuter, ŞebnemÖZET Subakut sklerozan panensefalit (SSPE) çocukluk çağında görülen, kızamık enfeksiyonuna bağlı gelişen progresif, nörodejeneratif bir hastalıktır. Prognozu oldukça kötüdür. Burada kranial MRG’si sıra dışı olan bir SSPE hastası sunulmaktadır. 13 yaşındaki kız hasta nöbetler ve ilerleyici nörolojik kötüleşme ile başvurmuştur. Kranial MRG’sinde unilateral bazal ganglia (putamen) tutulumu dışında özellik yoktur. Bu bulgularla MRG’si daha çok metabolik hastalık düşündüren hastanın EEG’si ise SSPE için tipik bulunduğundan BOS’ta kızamık antikoru bakılmış ve pozitif bulunmuştur. Hastaya böylece kesin tanı konarak tedavisine başlanmıştır. MRG’de izole bazal ganglia lezyonu olan hastalarda SSPE, ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken bir hastalıktır.Item Bilateral Koanal Atrezide Anestezik Yönetim(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Ustalar Özgen , Zehra Serpil; Aydoğmuş, Seyit; İsbir, Olcay; Almaç, Senem; Erkek , Esin; Toroman ,FevziÖZET Koanal atrezi, nazofarenks açıklığını sağlayan posterior koanannın unilateral veya bilateral olarak total obstrüksiyonudur. Yenidoğan döneminde acil müdahele ile düzeltilmesi gereken ve hava yolu obstruksiyonuna yol açabilen bir durum olduğundan uygun şartlarda hava yolunun açılması gereklidir. Anestezi ve cerrahi açısından özellik taşıyan bilateral koanal atrezili iki olgu aracılığı ile bilateral koanal atrezide anestezi yönetimi gözden geçirilmiştir.Item Konjenital Kolumella Yokluğunun Bilateral İnternal Nazal Cilt Flepleri ve Kıkırdak Grefti ile Rekonstrüksiyonu(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) İğde, Murat; Canter, Halil İbrahim; Mavili , M. EminÖZET Giriş ve Amaç: Nasal kolümellanın konjenital aplazisi oldukça nadir görülen bir anomalidir. Deformite, kolümellanın burun ucundan filtrum tabanına kadar, alar kartilajları da içerecek şekilde izole yokluğu ile karakterizedir. Nazal kolümellanın konjenital aplazisinde septum, burun ve üst dudak gibi çevre yapılar normaldir. Olgu ve Yöntem: 26 yaşında bayan hasta, solunum güçlüğü ve burun ucu projeksiyon yetersizliği şikayetleri ile kliniğimize başvurdu. Hikâyede kolümellanın doğumda yokluğu öğrenildi. Özgeçmişinde hastanın halasında da aynı patolojinin varlığı saptandı. Fizik muayenede burun ucunun superior filtral sınıra adhezyonu ve nazal dorsal çizgide septumun kaudal sınırından burun ucuna kadar uzanan şiddetli depresyon izlendi. Rekonstrüksiyon bilateral internal nazal vestibüler deri flepleri ve alar konkal kartilaj greftleri kullanılarak yapıldı. Postoperatif flep kaybı ve yara iyileşme problemi görülmedi. 6 aylık takipte ameliyatta sağlanan burun ucu projeksiyonu postoperatif dönemde de yumuşak doku kontraksiyonu veya kartilaj rezorpsiyonu gelişmeksizin korunduğu gözlendi. Sonuç: Kolumellar defektlerin rekonstrüksiyonunda kullanılabilecek sayısız teknik olmasına rağmen her birinin kendi avantaj ve dezavantajları vardır. Bu nedenle kolümellar defektlerin cerrahi tedavisi hastaya özel olmalıdır. Kolümella rekonstrüksiyonunda internal nasal vestibüler flep kullanımı flep donör alanında görülebilen nebbe olmaması ve iyi doku uyumu nedeniyle avantajlıdır.Item Elektrikle Uyarılmanın ve K+ Depolarizasyonunun Sıçan Striatal Dilimlerinde Asetilkolin ve Kolin Salıverilmesine ve Doku Düzeylerine Etkisi(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Ulus, İsmail HakkıÖZET Amaç: Elektrikle ya da yüksek potasyumla uzun süreli uyarılmanın sıçan striatal beyin dilimlerinde asetilkolin ve kolin metabolizmasına etkilerini belirlemek. Yöntemler: Striatal dilimler dinlenme durumunda, elektrikle uyarılarak ya da yüksek potasyumla depolarize edilerek 120-dakika perfüze edildi. Perfüzatta ve dokudaki asetilkolin ve kolin radioenzimatik yöntemle ölçüldü. Bulgular: Dinlenme koşullarındaki dilimlerden ortama 376±20 pmol/mg protein/120 dakika asetilkolin ve 2375±85 pmol/mg protein/120 dakika kolin salıverildi. Uyarılma ile asetilkolin salıverilmesi 5-6 kat artarak elektrikle uyarılmada 2830±174 pmol/mg protein/120 dakika, potasyumla depolarizasyonda ise, 2360±85 pmol/mg protein/120 dakika düzeyine ulaştı. Kolin salıverilmesi elektrikle uyarımda değişmedi. Potasyumla depolarizasyonda ise, kolin çıkışı ilk 20 dakikalık dönemde %50 artmakla (p<0,01) beraber, 120 dakikalık dönemin toplamında %25 kadar azaldı (p<0,05). Bazal koşullarda perfüzyon ile doku asetilkolin ve kolin düzeyleri değişmedi. Elektrikle uyarılma doku kolin düzeyi değişmedi. Doku asetilkolin düzeyinde ise sınırlı (%20; 485±25 pmol, P<0,05) bir azalma oldu. Potasyumla depolarizasyonda dokudan asetilkolin kaybı (1800±85 pmol/mg protein) ve kolin kaybı (602±28 pmol/mg protein) daha yüksekti. Dinlenmede şartlarında tutulan, elektrikle uyarılan ya da potasyumla depolarize edilen dilimler 120 dakikalık sürede, sırayla, 390±21, 2345±165 (p<0,001) ya da 960±65 (p<0,001) pmol/mg protein asetilkolin ve 2335±170, 2203±95 ya da 1241±105 pmol/mg (p<0,001) kolin sentez etti. Toplam kolin oluşumu (asetilkolin+kolin) bazala göre elektrikle uyarılma ile %60 arttı (p<0,001). Potasyumla depolarizasyonda ise, %25 baskılandı (p<0,05). Sonuçlar: Bu bulgular elektrikle ve yüksek potasyumla uyarılmanın striatal dilimlerde asetilkolin ve kolin metabolizmasını farklı bir şekilde etkilediğini göstermektedir. Elektrikle uyarılma asetilkolin sentez ve salıverilmesini ve dokuda kolin oluşumunu arttırmaktadır. Potasyumla depolarizyonda ise asetilkolin sentez ve salıverilmesi artarken yeni kolin oluşumu baskılanmaktadır.Item Termal Welding Sistemi ile Tonsillektomi Sonrası Ağrı Değerlendirilmesi(Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2011-04-01) Aksoy, Elif Ayanoğlu; Polat, Şenol; Serin, Gediz Murat; Öz, Ferhan; Kaytaz, AsımÖZET Amaç: Prospektif olarak termal welding sistemi ve soğuk teknik diseksiyon ile tonsillektomi uygulanmış pediatrik olgularda postoperatif ağrının karşılaştırılması. Hastalar ve Yöntem: Bu çalışmaya prospektif olarak Ocak ve Şubat 2007’de kurumumuza bağlı KBB Kliniklerinde genel anestezi altında adenotonsillektomi uygulanmış 44 çocuk hasta dahil edilmiştir. Hastalar taburcu edilirken Wong Baker görsel ağrı değerlendirme skalası verilip 1 hafta boyunca her sabah uyanınca analjezik almadan önce ağrılarının şiddetini değerlendirmeleri istenmiştir. Bulgular: Termal welding sistemi (TWS) tonsillektomi grubunda cerrahi süresi ortalama 29,17 dakika, soğuk teknik (ST) tonsillektomi grubunda ise 45,95 dakika idi. Cerrahi süreleri kıyaslandığında iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardı. (p < 0.01). TWS grubunda kanama miktarı ortalama 19,5ml iken ST grubunda 123,9 ml idi. İstatistiksel olarak ST grubunda kanama miktarı anlamlı olarak daha fazla idi. (p < 0.01). TWS grubu ve ST grubu arasında ortalama ağrı skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi (P > 0.05). Sonuç: TWS pediatrik hasta grubunda klasik yönteme göre postoperatif ağrı bakımından anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Ancak etkin, güvenilir, yeterli hemostaz sağlayan, cerrahi süreyi kısaltan bir yöntemdir.