Sayı 3

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11443/39

Browse

Search Results

Now showing 1 - 9 of 9
  • Thumbnail Image
    Item
    Sağlık Yönetimi ve Sağlık Yönetim Eğitimi
    (Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-01) Çimen, Mesut
    ÖZET Sağlık hizmeti sunan organizasyonlar tıbbi kuruluşlar oldukları kadar eko nomik ve sosyal amaçları da olan yapılardır. Bu yapıların bilimsel ilkelerle yönetilmesi sağlık hizmetini alan, hizmeti sunan ve finansmanını sağlayan kişi ve kurumlar için büyük önem taşımaktadır. Sağlık organizasyonlarının farklı yönetsel düzeyleri için gereksinim duyulan yöneticilerin eğitimi de aynı şekilde önemlidir. Bu çalışmada yönetim ve sağlık yönetimi kavramı ana hatlarıyla tanımlan maya çalışılmış, son dönemlerde giderek ön plana çıkan sağlık yönetim eği timinin tarihsel gelişimi kısaca incelenmiş ve sağlık yöneticiliği eğitimi için önerilerde bulunulmuştur.
  • Thumbnail Image
    Item
    Helikobakter Pilorinin Midede Yerleşim Yeri
    (Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-01) Tiftikçi, Arzu; Çiçek ,Bahattin; Vardareli, Nesliar Eser; Saruç, Murat; Sağlıcan, Yeşim; Tözün, Nurdan
    ÖZET Amaç: Helikobakter pilori (H.pilori) gastrotropik bir bakteridir. Sadece mide epitelinde kolonize olabilir. Mide içerisinde yerleşim yeri; varlığını test etmek istediğimiz zaman daha da önem taşır. Kronik yüzeysel H.pilori gastriti zamanla atrofik gastrite sebep olur ve gastrit daha çok korpus baskın hale gelir. Böylece aslında antruma yerleşmeyi seven H.pilorinin yaş ilerledikçe veya atrofi geliştikçe korpusa yerleştiği düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı; hem antrum hem de korpustan biyopsi alınan ve H.pilorinin pozitif saptandığı hastalarda bakterinin yerleşim yerini araştırmaktır. Hastalar ve Yöntem: Mart 2009 ile Ekim 2009 tarihleri arasında Acıbadem Kozyatağı ve Maslak hastanelerinde endoskopi yapılarak hem korpus hem de antrumdan biyopsi alınan tüm hastaları retrospektif olarak inceledik. H.pilori saptanan hastalarda bakterinin yerleşim yerini araştırdık. Bulgular: Toplam 290 hasta çalışmaya alındı. H.pilori hastaların %37’sinde pozitifti. 290 hastanın 182’sinde (106 kadın, 76 erkek; ortalama yaş 41 (20–88)) H.pilori bulunmuyordu. 108 (55 kadın, 53 erkek; ortalama yaş 41 (19–76)) H.pilori pozitif hastanın 85 (%78)’inde bakteri hem antrum hem de korpusta kolonize, 19 (%17)’unda sadece antrumda, 4 (%3.7)’ünde sadece korpusta kolonize idi. Atrofi H.pilori negatif hastaların 6’sında (%3.3), pozitif hastaların 4’ünde (%3.7) vardı. Antrumda saptanmayıp korpusta H.pilori olan 4 hastanın sadece birinde atrofi vardı. H.pilorinin yerleşim yeri ile hastalarin yaşı, cinsiyeti, reflü özofajiti, ülser, atrofi, intestinal metaplazi varlığı arasında ilişki yoktu. Sonuç: Bu retrospektif çalışmaya göre antrumda H.pilori saptanmayan hastalarda korpusta H.pilori saptanma olasılığı çok düşüktür. H.pilorinin endoskopik biyopsilerle tanımlanmasında sadece antrum biyopsisi önerebilmek için daha geniş olgulu çalışmalara ihtiyaç vardır.
  • Thumbnail Image
    Item
    Doku Mühendisliğinde Kitozanın Kullanım Alanları
    (Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-01) Uslu, Bahar; Arbak, Serap
    ÖZET Doku mühendisliği günümüzde ve gelecekte tıbbın en önemli tedavi strate jisini oluşturacaktır. Günümüzde rejeneratif tıpta süregelen araştırmaların çoğu doku mühendisliğinde biyomateryallerle oluşturulan destek ve yapı malzemesinin (scaffold) geliştirilmesi üzerinedir. Bir biyomateryal olan ki tozanın doğal bir polimer olması, gözenkli bir yapıya sahip oluşu, kimyasal modifikasyonlara uygunluğu, jel formunda kullanılabilirlik özelliği, biyou yumlu olması ve metabolitlerinin toksik olmaması; doku mühendisliğinde ilgi odağı olmuştur. Kitin ve kitozan türevi bileşiklerin, biyomateryal ola rak çok çeşitli alanlarda kullanıldığı bilinmektedir. Kitozan türevlerinin hüc re uyumlu oluşu ve lizozimler tarafından yıkılabilmesi bu alanda kullanımı nı oldukça arttırmaktadır. Yapılan çalışmalarda kitozanın in vitro kültür or tamlarında dokuların büyüme hızı ve doku tabakalanması üzerine olumlu bir etkisi olduğu gösterilmiştir. Kitozanın, dokuların matriks içeriğinde bu lunan glikozaminoglikanlara benzerliği nedeniyle bağ dokusu tamirinde ve organogeneziste oldukça uygun bir biyomateryal olduğu belirtilmektedir. In vivo çalışmalarda da kitozanın deri fibroblastlarında sayısal bir artışa ne den olduğu gösterilmiştir. Kitozanın membran formu değişik doku kültür lerinde hücre tutunması ve hücreye penetrasyonu üzerine olumlu bir etki ye sahiptir. Kitozanın doku mühendisliğindeki önemli derecedeki mitojenik aktivitesinin yüksek oranda deasetile olabilmesine bağlanmaktadır. Orga nik bir biyomateryal olan kitozanın güncelliğini önemli derecede koruması kuvvetli ölçüde şartlara gore değiştirilebilen formuna dayanmaktadır.
  • Thumbnail Image
    Item
    Tremor Tedavisinde Cerrahi Girişimler
    (Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-01) Akgün, Yasemin; Peker, Selçuk
    ÖZET Tremor çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Bazı tip tremorlarda medikal teda vinin yetersiz kaldığı hallerde cerrahi tedavi uygulanabilmektedir. Esansiyel tremor, Parkinson hastalığı tremoru, Holmes tremoru, Multipl skleroz tre moru cerrahi tedavinin uygulanabildiği bazı tremor tipleridir. Cerrahi teda vide radyofrekans talamotomi, talamik derin beyin stimulasyonu ve gam ma knife ile talamotomi uygulanabilen cerrahi yöntemlerdir. Esansiyel tre mor ve Parkinson hastalığına bağlı tremorda uzun dönemli başarı oranları yüksek iken diğer tip tremorlarda başarı oranı daha düşüktür. Günümüzde cerrahiye bağlı komplikasyon oranları da kabul edilebilir sınırlar içindedir.
  • Thumbnail Image
    Item
    Dopamin Reseptör Agonisti Maddelerin Sıçan Beyni Striatal Dilimlerinde Kolin ve Asetilkolin Salıverilmesine, Doku Kolin, Asetilkolin ve Fosfolipid Düzeylerine Etkisi
    (Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-07) Ulus, İsmail Hakkı
    ÖZET Amaç: Bu çalışmanın amacı dopamin reseptör agonisti maddelerin sıçan striatal beyin dilimlerinden asetilkolin ve kolin salıverilmesine ve doku asetilkolin, kolin ve fosfolipid düzeylerine etkilerini incelemektir. Yöntemler: Başları kesilerek öldürülen 250-350 g ağırlığında erkek SpraqueDawley türü sıçanlardan beyinler hızla çıkarıldı ve soğutulmuş fizyolojik solüsyon içinde striatal bölge çıkarıldı ve 0,3 mm kalınlığında dilimlendi. Dilimler oksijene edilen ve ısıtılan fizyolojik Krebs solüsyonu ile bazal koşullarda, elektrikle ya da yüksek potasyumla uyarılarak perfüze (0,6 ml/dakika) edildiler. Dopamin agonistleri perfüzyon ortamına değişik konsantrasyonlarda eklendi ve toplanan perfüzatlarda asetilkolin ve kolin ölçüldü. Deneyin sonunda ve dopamin agonistleri eklenmeden önce dilimlerden örnekler alınarak doku asetilkolin, kolin, protein, DNA ve fosfolipid düzeyleri ölçüldü. Bulgular: Perfüzyon ortamına değişik konsantrasyonlarda eklenen dopamin reseptör agonistleri [dopamin (1-100 μM), apomorfin (1-100 μM), bromokriptin (0,1-10 μM), piripedil (1-100 μM), kuinpirol (1-10 μM) ve SKF 38393 (1 ve 10 μM) bazal koşullarda salıverilen asetilkolin ve kolin miktarını değiştirmedi. Secici D1 agonisti olan SKF 38393 ise, ortamda 100 μM düzeyde bulunduğunda asetilkolin salıverilmesini arttırdı. Elektrikle ya da yüksek potasyumla (50 μM) uyarılma durumunda dilimlerden asetilkolin salıverilmesi 7-20 kat kadar arttı. Ortamda apomorfin, piripedil ya da kuinpirol bulunması uyarılmanın yol açtığı asetilkolin salıverilmesini konsantrasyona bağlı olarak azalttı. Diğer agonistler (dopamin, bromokriptin ve SKF 38393) ise, uyarılmanın neden olduğu asetilkolin salıverilmesine etkisizdi. Dopamin reseptör agonistleri dilimlerden kolin çıkışını, doku asetilkolin, kolin ve fosfolipid düzeylerini etkilemedi. Sonuçlar: Bu bulgular dopamin reseptör agonistlerinin bazal koşullarda striatal dilimlerden asetilkolin ve kolin çıkışına etkisizken, uyarılan dilimlerden asetilkolin çıkışının bazı agonistlerce (apomorfin, piripedil ve kuinpirol gibi) baskılandığı göstermektedir. Dopamin reseptör agonistlerinin striatal dilimlerde kolin çıkışını, doku asetilkolin, kolin ve fosfolipid düzeylerine etkisi yoktur.
  • Thumbnail Image
    Item
    Üreterorenoskopi ile Proksimal Üreter Taşı Ekstraksiyonu Sonrası Gelişen İatrojenik Üst Kaliks Rüptürü
    (Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-01) Özkan, Burak; Coşkuner, Enis Rauf; Yalçın, Veli
    ÖZET Üreter taşları tedavisinde amaç; minimal invaziv yolla, tek seferde hastayı taşsız bırakacak şekilde maksimum başarıya ulaşmaktır. Bu nedenle ürolog, her vaka için çabuk ve yüksek başarı oranı ile birlikte düşük morbidite sağla yacak en iyi tedavi yöntemini belirlemelidir. Günümüzde üreterorenoskopi nin proksimal üreter taşları tedavisinde başarısı dramatik olarak yükselmiş ve işlemin invazivliği de azalarak ESWL’ ninkine yaklaşmıştır. Burada proksi mal üreter taşı nedeniyle semirijid üreterorenoskopi ile birlikte Holmium la zer litotripsisi kullandığımız ve işlem sonrasında gelişen iyatrojenik üst ka liks rüptürünü anlatmaktayız.
  • Thumbnail Image
    Item
    Makula Deliği Tedavisinde Brilliant Mavisi Yardımı ile İnternal Limitan Membran Soyulması
    (Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-01) Özkırış, Abdullah
    ÖZET Amaç: İdyopatik makula deliği (İMD) olan olgularda brilliant mavisi yardımı ile internal limitan membran (ILM) soyulmasının anatomik ve görsel sonuçlarının değerlendirilmesi. Metod: İdyopatik makula deliği nedeniyle PPV ile kombine brilliant mavisi yardımı ile ILM soyulması uygulanan 32 olgunun 32 gözüne ait veriler retrospektif olarak incelendi. Olguların 10’u erkek, 22’i bayan olup ortalama yaşları 64.4 yıl idi. Tüm olgularda cerrahi öncesi ve sonrası görme keskinliği, slit-lamp biomikroskopi, göz içi basıncı (GİB) ölçümü, fundus muayenesi, fundus floresein anjiografi (FFA) ve optik koherens tomografi (OKT) içeren tam bir oftalmolojik muayene yapıldı. Bulgular: Cerrahi öncesi ortalama görme keskinliği 0.098 Snellen sırası idi. Ortalama takip süresi 9.2 ay olup cerrahi sonrası görme artışı veya aynı görme keskinliği olguların %93.7’inde saptandı. Ortalama görme artışı 3.2 Snellen sırası olarak saptandı. Cerrahi sonrası en sık gözlenen komplikasyon katarakt gelişimi idi (%59.0). Postoperatif dönemde iki gözde (%6.2) regmatojen retina dekolmanı gelişti. Ameliyat sonrası kapanmayan makula deliği oranı %12.5 olup tekrar cerrahi sonrası 2 olguda makula deliği kapandı. Nüks delik oranı ise %3.1 (1 göz) idi. Sonuç: ERM’lı olgularda, PPV ile birlikte brilliant mavisi ile ILM soyulmasının etkin ve güvenilir bir yöntem olduğunu, görme keskinliğini arttırdığını gözlemledik.
  • Thumbnail Image
    Item
    Servikal Ranula: Bir Olgu Sunumu
    (Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-01) Serin, Gediz Murat; Polat, Şenol; Çakmak, Özcan; Tanyeri, Hasan
    ÖZET Plunging veya servikal ranula sublingual bezden kaynaklanan ve mylohyoid kası içinden uzanım gösteren nadir görülen bir mukus ekstravazasyon kisti dir. Mukus doku planlarını ayırarak aşağı doğru iner ve sıklıkla submental veya submandibular alanda şişlik olarak kendini gösterir. Tedavide ile seçe nek plunging ranulanın cerrahi eksizyonudur. Basit eksizyon, marsüpiyali zasyon ve intraoral veya servikal yaklaşımla ranula ve sublingual gland ek sizyonu gibi çeşitli cerrahi varyasyonlar bulunmaktadır. Bu tedavi seçenek lerine rağmen hastaların bir kısmında rekürrens görülmekte ve daha büyük lezyonlar ortaya çıkabilmektedir. Skleroterapi cerrahi önerilmeden önce primer tedavide kullanılabilecek po tansiyel küratif bir tedavi prosedürüdür. Tedavisinde servikal yaklaşım ile sublingual gland ve plunging ranulanın total eksizyonu uygulanan bir olgu sunuldu.
  • Thumbnail Image
    Item
    Dural Arteriovenöz Fistül (DAVF) Tedavisinde Kombine Yaklaşım: Süperselektif Embolizasyon ve Gamma Knife Radyocerrahisi
    (Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, 2010-07-01) Peker, Selçuk; Yıldız, Mehmet Erdem; Çizmeli, Olcay; Pamir, M. Necmettin
    ÖZET Dural arteriovenöz fistüller (DAVF) dural arterler ve venler veya sinüsler ara sındaki anormal vasküler bağlantılardan oluşan lezyonlardır. Çok sayıda fis tül içerebilmeleri ve venöz drenaj paternlerindeki değişiklikler tedavi kara rında güçlüklere neden olabilmektedir. Biz bu yazıda sol eksternal karotid arterin orta meningeal ve oksipital dallarından dolan, önce süperselektif olarak embolize edilen ve 3 ay sonraki kontrolde oksipital besleyicilerinin rekanalize olduğu gözlenen DAVF’ li olguya ikinci kez uyguladığımız kom bine süperselektif embolizasyon artı Gamma Knife tedavisini sunmaktayız.